İlk çağlarda insanlar temel ihtiyaçlarını avcılık ve toplayıcılıkla karşılamaya başlayıp tarımla devam etmişlerdir.

Birlikte olduklarında diğer hayvanlara karşı savaşabildiklerini ve daha fazla besin bulabildiklerini görüp doğanın zorlu şartları karşısında hayatta kalabilmek için bir arada yaşamaya başlamışlardır. İki kişi ile başlayan aile üyelerinin çoğalması ile ortaya çıkan aileler boyları, boylar budunları, budunlar ulusları oluşturmuştur.

Yüzyıllar boyunca pek çok şeyi kendine amaç edinen ve gelişen zekası ile her yönden yükselen insanoğlu teknolojideki adımları ile doğaya kah yenilmiş kah kafa tutmuştur. Hiçbir zaman önemini kaybetmeyen birlikte yaşamak, insanların birbirlerine olan ihtiyacını karşılamış, ihtiyaçlarının çeşitlenmesine ve mesleklerin ortaya çıkıp bireylerin toplumda farklı rollere sahip olmasına yol açmıştır.

Ortaçağda, Avrupa’da skolastik düşüncenin zayıflamasından sonra peşi sıra gelişen sanayi devrimi, işçi ayaklanmaları, Fransız ihtilali ve ikinci sanayi devrimi ile hak, özgürlük, demokrasi kavramları ortaya çıkmıştır. Tüm bu gelişmelerden payını alan toplumlarda işçilerle başlayan örgütler hayatımızda doğal olarak yerini almıştır. İşçi sendikalarını takip eden meslek örgütleri haklarını kazanmak, korumak ve toplumlardaki temsiliyetlerini ortaya koymak için oluşmuştur.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde; ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat olarak tanımlanan örgütün önemi ilk çağlardan beri ortadadır. Ancak yaşadığımız sosyal ve askeri olaylar sebebiyle negatif bir his veren, duyduğumuz zaman bizi korkutan ya da ikiden fazla kez düşünmemize sebep olan bir kavramı daha çok konuşmalıyız:

Örgüt, örgütlenmek.

Türk milleti, birlik ve beraberliği en iyi şekilde gösteren, tarihteki sayılı milletlerden bir tanesidir. Gerek Çanakkale gerekse yurdumuzun dört yanında yapılan direnişler ve Kurtuluş Savaşı ile yoktan var ederek Osmanlı devleti ve onu mandaterliğine isteyen devletlere rağmen tam bağımsızlığına kavuşarak birlik ve beraberliğin en güzel örneğini dünyaya göstermiştir. Bu doğrultuda Türk kültürü de birlik ve beraberliğe önem vererek şekillenmiştir.

Atasözlerimiz bize bunun en güzel örneklerini sunar.

  • Yalnız taş duvar olmaz.
  • Birlikten kuvvet doğar.
  • Bir elin nesi var iki elin sesi var.
  • Nerede birlik, orada dirlik.
  • Anca beraber kanca beraber…

1933’te Türkiye’de örgütlenmenin önemini Türk kültürü ile harmanlamış gönüllü hemşireler tarafından kurulan Türk Hastabakıcılar Cemiyeti, 1943’te yeniden düzenlenerek Türk Hemşireler Derneği adını alarak halen ülkemizde ve uluslararası alanda Türkiye’deki hemşireleri temsil etmektedir.

Türk Hemşireler Derneği, 1899’da 130 ulustan 20 milyondan fazla hemşire ile kurulan Uluslararası Hemşirelik Örgütü’ne 1949’da  üye olarak uluslararası alanda boy göstermektedir. 2012’de ise örgütlenmenin ve mesleğinin önemini anlamış, bilinçli ve sorgulayıcı bir hemşire profili oluşturmak isteyen öğrenciler tarafından Türk Hemşireler Derneği Öğrenci Komisyonu kurulmuştur.

Birlik ve beraberlik aslında bu kadar içimize işlemişken Selçuklu Devleti’nde Lonca teşkilatı ile başlayıp Osmanlı imparatorluğunda Ahi teşkilatı olarak devam eden, muhteşem bir ticari ve sosyal örgütlenme sistemine sahip bir ulusun torunları olarak ülkemizdeki örgütlerin toplumlarda ne kadar var oldukları da aslında akılları kurcalayan bir konu olmalıdır. Türkiye’de sağlık personelleri arasında gerek topluma en yakın meslek grubu olmakla gerekse mevcudiyet bakımından önemli bir konumda yer almamıza rağmen hemşirelerde birlik olmanın önemi kavranmış değildir.

Halbuki hemşireler dert yanıyor…

İş yükü, çalışma saatleri, ekip içindeki konumları, uygunsuz ve yetersiz eğitim, mobbing, herkes için eşit olmayan koşullar, lisans tamamlama, verilmeyen özlük hakları ve diğerleri.

Herkes şikayet ediyor ancak tabloya baktığımızda da herkesin şikayet etmenin yanında kimsenin sorunlara dur demediği, elini taşın altına koymadığını da görüyoruz. Sadece bu konuda da değil, toplumsal alanda eksik olduğumuz, kendimize toz kondurmadığımız ne kadar çok konu var.

Sevgi vermiyoruz, sevgi bekliyoruz.

Herkes yalan söylüyor diyoruz, biz de yalan söylüyoruz.

Şikayet ediyoruz, mevcut durumları reddedip daha iyisini yapmak için uğraşmıyoruz!

Zannımca büyük resme bakıp insanların önce kendilerini sorgulaması gerektiği de açıkça ortadadır.

Sen bensin, ben senim…

Sen bizsin, biz seniz…

Toplumda var olup hemşire kimliğini aldıysan/alacaksan biz hemşireler hep varız/var olacağız.

Birlik olabilmek dileğiyle, huzurla kalın.

**

Hemşirelik literatüründe son zamanlarda hastanelerde çalışan hemşirelerin yüksek oranda tıbbi hata yaptıkları ile ilgili akademik çalışmaların sayısı artmaktadır. Bu konuda ülkemizdeki durumu ulusal çapta görmek amaçlı hastanede çalışan hemşirelerin tıbbi hata yapma eğilimlerini belirlemek istedik.

Bu çalışmaya destek vermeniz bizim için çok elzemdir. Çünkü bu çalışma sonunda ulusal çapta hemşirelerin yaptığı tıbbi hataları yapmalarını engelleyici politikalar oluşturmak istiyoruz.

Ne kadar çok hemşireye ulaşırsak çalışmadan çıkan verilerin güvenliği ve ulusal çapta ses getirme durumu artacaktır.

Desteklerinizi bekliyoruz.

Aşağıda çalışmanın linki yer almaktadır.

Daha güzel şartlarda çalışmak amaçlı 4-5 dakikanızı ayırmanızı rica ediyoruz.

Unutmayın, damlaya damlaya göl olur.

https://goo.gl/forms/8isSf4Du6z3lZ5BE3 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.