Bugün bir davetle Vehbi Koç Vakfı Sağlık Kuruluşları tarafından düzenlenen ‘İstanbul Yoğun Bakım Günleri 4 – Yoğun Bakım Hemşireliğinde Güncel Yaklaşımlar’ adlı sempozyuma katıldım. Bu yazım gün sempozyum süreci ile ilgili izlenimlerimi ve görüşlerimi içerecektir.

Etkinliklerdeki izlenimlerimi ve görüşlerimi sıklıkla yazıyorum çünkü etkinliğe ulaşamayan kişilerin etkinlik ile ilgili bilgilerinin olmasını ve ileride düzenlenecek etkinliklere katılmalarını teşvik etmeyi amaçlıyorum. Umarım faydası olur.

Öncelikle etkinlik afişini aşağıda paylaştım. O görsel üzerinde sempozyum akışını görebilirsiniz. Sadece ve odak bir yapısının olduğunu görmek memnun edici bir yönüydü. Çünkü katılımcıların sıkılmamasını sağlamak bu devirde önemli..

Görsel yüklerken kalite bozdu 🙂 İdare edin..

Etkinliğin tam 2 yıl önce vefat eden Koç Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aysel Badır‘ın ölüm yıl dönümünde yapılması ise günün anlamını ayrı bir artırdı. Böylece hemşireliğin öldükten sonra da insanlara fayda sağlanabilecek bir yapıda olduğunu bir kez daha görmüş olduk.

Başlarken ülkemizde yoğun bakım hemşireleri ile ilgili iki istatistik vermek istiyorum. Şuan itibari ile ülkemizde 36.000 civarında yoğun bakım hemşiresinin ve 6.000 civarında ise yoğun bakım hemşireliği sertifikasına sahip hemşiresinin olduğunu belirtildi. Yoğun bakım hemşireliği sertifika programının ise 120’den fazla sağlık kuruluşunda verildiği ise ayrı bir ilgi çekici bilgiydi.

Etkinliğin ana davetlisi Dr. Brenda Sheton’du. Johns Hopkins Üniversitesi Hastanesi Yoğun Bakım Uzmanı Eğitim Hemşiresiydi. Kendisinin uzun süre onkoloji yoğun bakım deneyimi olduğunu ifade etti.

Dr. Brenda yoğun bakım ünitelerinde uygulanması gereken ABCDEF Bakım Paketi’nden bahsetti. Bu konuda yakın bir zamanda detaylı bir yazı yazacağım. Konunun özünde hasta ve hasta yakınını merkeze alan ve ekip işbirliği içerisinde hastayı holistik bir şekilde değerlendirmeyi ve izlemin yapılması gerektiğini ifade etti. Bunu yaparken de bazı standartların kullanılması öneriyordu. Bu konuda ülkemizdeki yoğun bakım ünitelerinde ABCDEF Bakım Paketi’nin kullanımı yoğun bakımdaki sağlık çıktılarını kısa sürede iyileşmesini sağlayabileceğini düşünüyorum.

Mrs. Shaton’dan bir kare..

Sonra ise sempozyumun panel bölümü başladı.

Burada Prof. Dr. Nahit Çakar bizi yoğun bakım ünitelerinin dünyadaki ve ülkemizdeki geçmişine yolculuk yapmamızı sağladı. Görseller çok ilginçti. Ülkemizde yoğun bakımın kurulması ile ilgili ilginç hikayelerden bahsedildi. Bazen; bir konuyu anlatmadan önce geçmişi ile ilgili bir yapıyı anektodları ile birlikte iyi bir şekilde anlatmak konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabileceğini düşünüyorum. Bunu verdiğimiz bir ders öncesi, öğrencilere o ders konusu ile ilgili bir tarihini okuma materyalini okuyarak derse gelmelerini ifade ederek başarabiliriz. Buradan böyle bir dersi kendime not ettim. İleride bu konuda verdiğim dersleri yapılandırmayı planlıyorum.

Ayrıca Nahit bey, işbirliğinde hemşirenin önemini güncel makaleler ve kendi deneyimleri ile vurguladı. Nahit bey, hemşirelerin kendi süreçleri ile ilgili hasta yakınlarına bilgilendirme yapabileceğini belirtti. Bu önemli bir ayrıntıydı. Burada hemşire yöneticilerin bu bilgilendirme seviyesi ve düzeyi ile ilgili prosedürel yapıyı hayata geçirmelerinin ve bilgilendirme yapan hemşirenin ise o bilgilendirmeden doğan sorumlulukları almasının gerektiğini düşünüyorum.

Diğer panelistler yoğun bakımın iki önemli sorununu ele aldılar. Deliryum ve sepsis..

Deliryum ile ilgili görülme sıklıkları vs gibi istatistiklerin ciddi derecede yüksek olması beni şaşırttı. Deliryuma girmiş hasta hemşirenin iş yükünü artıran en büyük etmenlerden biri olduğu göz önünde bulundurulduğunda hem iş yükü hem de tedavi ve takip sürecinin sekteye vurmasına neden olması sebebiyle tanılanmasının önemine değinildi. Bu değerlendirmeyi ise hasta ile en fazla zamanı geçiren hemşirenin yapabileceği ayrı bir öneme sahipti. Bu hastaların erken fark edilmesinin hem hemşire hem de hekim yönünden yoğun bakım sürecinin daha iyi çıktılar sağlayacağı ifade edildi. Deliryum konusunu anlatan Koç Üniversitesi Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde çalışan Büşra Saydam’dı. Büşra ile o birimde çalışırken çok bilgi verici yönünün yüksek olduğunu görmüştüm. Eminim konuyu anlatırken ki motivasyonu ve deneyimini tekrardan bize hissettirdi.

Diğer bir konu ise Sepsisdi.

Sepsis gerçekten yoğun bakım ünitelerinde çok fazla yaygınlığı olan bir klinik tablo biçimi. Bu hem tedavi süresini uzatmakta hem de maliyeti artırmaktadır. Antibiyotik direnci ve bilinmeyen bulaşların artması vs gibi konular bu tabloyu daha da kötüleştirmekte olduğundan bahsedildi. Bir çok tanı kriterlerinin sepsisi tanılamak için kullanıldığını ifade ettikten sonra hoş bir görselde bunu paylaşması güzel oldu.

Bu konularda farkındalık yaratılması ve farkındalığın ise eyleme dönüştürülmesi ile ilgili yoğun bakım ünitelerindeki çalışanlara odaklanılması gerekmektedir. Bu gereklilik önem arz etmektedir.

Sempozyumun 150 civarında davetli katılımcısı vardı. Canlı yayınlanan etkinliğin 400 kişi civarında online katılımcısının olması bu alanda talebi göstermektedir. Bu talebin planlı, yapılandırılmış ve yer/zaman gözetmeyen bir zeminde ülke geneli yapılmasında hiç bir engel olmadığını düşünüyorum.

Etkinlik esnasında Dijital Hemşire Instagram hesabından Deliryum ile ilgili bir soru sordum. 11 saate yaklaşık 200 civarında kişi soruyu cevapladı. Soruyu ve istatistiği aşağıda görebilirsiniz.

Katılımcı sayısı 200 civarı

Gerçek hayat verisi almak anlık olarak hiç fikrimizin olmadığı bir alanda öngörülerimizin olmasını sağladığı için sık sık anket yapıyorum. Samimi verdiğiniz her cevap mesleğe yapılmış bir katkı olarak görebilirsiniz. Çünkü bu sonuçları ilgili kişilere ulaştırıyorum.

Etkinliğin sonunda geldiğimizde emekli hemşire Prof. Dr. Gülsevim Çeviker mikrofonu eline aldı. Yürüme ile ilgili sorun yaşamasına rağmen bu etkinliğe gelmesi beni etkilediğini ifade etmeliyim. Sayın Çeviker, iki hikaye anlattı. Hikayenin biri hemşirenin gözüyle diğeri ise hastanın gözüyle yazılmıştı. Hikayelere yüklediği duygu ile katılımcıların etkilendiğini gördüm. Sonrasında Gülsevim hanımın yanına gittim. Yaptığının aslında son 10 yıldır dünya gündeminde, ülkemize tam anlamıyla gelmemiş bir alan olan Narrative Medicine yani Anlatımsal Tıp olduğunu söyledim. Eminim Gülsevim hoca bu alanı kendi yaşamından bulmuştu. Fakat adını bilmiyordu. Bu konuda biraz bahsedince notlarını aldı. Araştıracağını söyledi.

Kısaca anlatımsal tıp; hasta ve sağlık çalışanlarının hikayelerini ve anlatılarını klinik pratikte, araştırmada ve eğitimde iyileşmeyi teşvik etmek için kullanan tıbbi bir yaklaşımdır. Bu konuda her hemşirenin kendi başından geçenleri yazmalarını tavsiye ediyorum.

Gülsevim hanımın 50 yıldan fazla mesleki deneyimi ve görüşü yok olmayacak kadar değerli. Onlardan edindikleri bilgi, deneyim ve tecrübeleri anlatımsal tıp yaklaşımıyla kayıt altına almak önemlidir. Bu konuda en yakın zamanda konuşmak amaçlı sözleştik. 🙂

Bir etkinliğin ceplerimin dolu bir şekilde ayrılmamı sağlaması beni hep mutlu etmiştir. Bu etkinlikte onlardan biriydi.

Etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ederim.

İstanbul Yoğun Bakım Günleri’nin 5.sinde görüşmek dileğiyle.

Sevgilerimle.

Taner O.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.