Kanser denilince ilk olarak aklınıza ne geliyor?

Bu soruyu sorduğumuz herkes ilk önce bir korku hissediyor. Ölümün soğuk adı aklımızdan bir kez geçiyor ve geçip gitsin istediğimiz için de hemen bu düşünceyi kafamızdan kovuyoruz. Ardından bir kaygı yumağı, umutsuzluk, çaresizlik çöküyor. “şimdi benim hayatım ne olacak? diye korkuyoruz. Yaşamım nasıl değişecek?, ne kadar yaşayacağım? ve “ölecek miyim?” soruları aklımızın içinde dolaşıp duruyor.

Kanser; hasta ve yakınlarını karışık duygulara sevk eder. Kanser doğası gereği karamsarlık ve huzursuzluğu, acıyı içinde barındırır. Kansere karşı korku ve kaygı en çok hissedilen duygulardır. Buna karşılık umut etmek ister, umudunu taze tutmanın iyi geleceğini bilir ve bir yanıyla dört elle yaşama tutunur. Çünkü “hayat devam etmektedir”, etmelidir.

Bu karışık duygularla başetmenin en önemli yollarından birisi doğru bilgi ve doğru yaklaşımdır. Bilgi eksikliği, bilgi yalnışlığı hasta ve yakınlarının hastalığı kabullenmesinde, tedaviye uyumunda, sosyal yaşama uyumunda zorluklar yaşamasına neden olur.

Kanser tanısı almış hasta, geçmiş yaşam deneyimlerinden, medya, internet vb. edindiği eksik fazla bilgilerle, yakınlarının deneyimleriyle, toplumdaki yargı ve önyargıyla edinilmiş bilgilerle öğrenmeye çalışır. Kanseri anlamaya çalışır. Anlamaya çalışır çünkü işi daha da zordur artık.

Toplumda eğitim seviyesi nasıl olursa olsun kanser ile ilgili ilk izlenim “ölümcül bir hastalık” olduğu yönünde olduğu için karamsar bir başlangıç yapılmıştır.

Herkes bana acıyan gözlerle bakacak, bana acısınlar istemiyorum diyen pekçok hasta vardır. Bu nedenle hastalığını kimse bilmesin isterler. Hayatına devam edebilmesi için “normal” olmaya devam etmelidir.

“Normal” olmak ne demektir? Kime göre, neye göre normaliz. Oysa her insan tek ve birirciktir. Herşeyimiz farklıdır, duygularımız, düşüncelerimiz, yaşantılarımız. O halde; hastalığa karşı tepkimiz nasıl aynı olabilir? Hastalığımız nasıl aynı olabilir?

Hastalığa verdiğimiz tepkiler aynı olabilir mi?

Herkesin tepkileri, duyguları, deneyimleri farklıdır. Birbirine benzemez ve benzemesini bekleyemeyiz.

Sağlık çalışanlarının amacı hastalık ve tedaviye uyumu sağlamak, hasta bireyin günlük aktivitelerine devam etmelerine destek olmak, ev ve iş yaşamına uyumuna yardımcı olmaktır. Hastaların hasta psikolojisi ile kendilerini özel ve sosyal yaşmadan izole etmelerini istemiyoruz. Kendilerini koruyarak nasıl başaracaklarını anlatmak ve bu konuda başarılı olmuş örnekleri göstermek önemlidir.

Ayırca aynı kanser tanısı olsa bile evresi, türü farklı olabilir. Yaş, cinsiyet bu farklılıklara neden olabilir. Aynı tedaviyi alan hastaların tedavi etkileri ve tedavinin yan etkileri de farklı olmaktadır.

En çok korkulan tedavi yan etkileridir. Özellikle kemoterapi yan etkileri hakkında halk arasında “mit” haline gelmiş bazı inanışlar vardı ki, bunlar daha korkutucu ve kaygıyı arttırıcı olmaktadır. Kemoterapinin çok zararlı olduğu, hastalıktan daha kötü hale getirdiği hatta kemoterapiden ölüm olduğuna dair düşünceler hakimdir. Bu söylemler yeni tanı almış, tedavi kararı verecek hasta ve yakınlarını çok endişelendirmektedir ve bu nedenle kemoterapi almak istememektedir.

Ne yazık ki bazı sağlık çalışanları da bu konuda eksik bilgileri nedeniyle yanlış yönlendirmeler yapmaktadır.

Bunda 15- 20 yıl öncesinde kemoterapi de semptom yönetimi zordu, yan etkilerle başetme konusunda sorunlar olmakta idi. Günümüzde onkolog ve onkoloji hemşirelerinin tedavi öncesi verdikleri eğitimler ve takipleri ile semptom yönetimi kolaylıkla yapılmaktadır.

Günümüzde pekçok destek tedavi ilacının olması, profilaktik önlemlerin alınması, yeni ve güçlü antiemetiklerin varlığı, doktor ve hemşireye, sağlık kurumuna hızlı ulaşım yan etkilerin yönetimini kolaylaştırmaktadır. Hastaların yaşam kalitesi bozulmadan tedavi süreçlerini geçirmeleri söz konusudur.

Hasta eğitiminin iyi yapılması, karşılasabileceği yan etkiler ve toksisitelerin anlatılması; hasta tarafından önlem alınmasına, olabilecek etkilerle karşılaştığı zaman panik olmadan çözüm bulmasına ve doktoruna / hemşiresine danışmasına neden olacaktır.

“Amansız hastalık” kanserin halk arasındaki adıdır. Uzun bir süre verem gibi hastalıklar için kullanılan bu tabir gümüzde kanser için kullanılmaktadır. Bu şekilde bir söylemle daha yolun başında iken hasta bireyin umudu azalır.

Adını bile duymak istemiyorum bu hastalığı diyen bireye “amansız hastalık” olmuşsun demek onu baştan tüketen bir durumdur. Ayrıca ne yazık ki bazen hastaların maske takmalarından dolayı “bulaşıcı” olduğunu düşünen, onların yanında bulunmaktan çekinen

Oysa kanser günümüzde kronik hastalıklar sınıfında ele alınmaya başlanmıştır. Erken teshis ile erken evrede yakalanan hastalığın tedavisi daha kolay olup, sağ kalım ve yaşam süresi, yaşam kalitesi üst düzeydedir.

Kanser bulaşıcı değildir, kemoterapi alan hastadan bir başkasına zarar gelmez ve herhangi bir şey bulaştırmaz. Maskeli birisini gördüğünüzde kaçmayın, korkmayın.

Maskelerini dışardan, bizlerden mikrop kapmamak için, kendilerini korumak için takarlar. Çünkü bağışıklık sistemleri tedavileri nedeniyle baskılanmıştır. Bu nedenle enfeksiyonlara açıktır ve bizlerden daha kolay hastalık kapabilirler.

Biraz empati yapmak yeterlidir. Ne hissediyorlar? Nasıl hissediyorlar? Biraz düşünmek yeterlidir. Aynı duygu ve düşünceleri hissetmek mümkün olmayabilir elbette.

Empati öğrenilebilir. Empati karşımızdakini anlamaya çalışmaktır. Biz, hatta bir yakınımız o hastanın yerinde olabiliriz. Bize nasıl davranılırsa iyi hissederiz kısa bir süre düşünmek bile yeterlidir. Kanser hastası özeldir. Korkar, utanır ve hassastır.

Olumlu duyguları öne çıkarmak umudu arttırmak elimizdedir. İnsanın en temel ihtiyacı dinlendiğini ve anlaşıldığını hissetmektir. Avutmaya çalışmak, üstün körü, konuşmuş olmak için konuşmak yerine; zaman ayırmak, dinlemek, yanında olmak, cesaretlendirmek ve sabırlı olmak hem hastaya hem size iyi gelecektir.

Sevgiyle kalın…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.