Evet, evet bir yıl içerisinde çalışılan üç hastane..

Üniversiteye başlarsınız, iyi kötü belirli bir emek harcar ve okulu bitirirsiniz. Sonrası mı? Önünüzde bir çok bahisno seçenek vardır ve hocalarınızın, ailenizin söylediği farklı farklı yollar. Özel hastane mi devlet hastanesi mi hemen yüksek lisansa başvurmak mı biraz çalışmak mı? Bu seçeneklerin arasında giderken önünüzde bir KPSS vardır ve hazırlanıp girersiniz. Bu sırada başvurduğunuz özel hastaneler görüşmek için sizi tek tek aramaya başlarlar. Bu ikilemde gider gelirken, özel hastanelerle görüşmeye başlarsınız ve bir yandan KPSS sonucunuz açıklanır. Kariyeriniz için iyi bir tercih olacağını düşündüğünüz özel bir hastanede çalışmaya başlarsınız. Ancak herşey çalışmaya başlamak ile bitmez. Belirli sorumluluklar almaya başlarsınız. Bu sırada etrafınızdan ‘Devlet hastanesine atanmayı düşünmüyor musun? Neler planlıyorsun?’ gibi çeşitli sorular yine önünüze çıkmaktadır.

Bunca sorunun arasında en önemlisi ‘Ben ne istiyorum?’ sorusudur.  Bu sorunun  net cevabını vermezseniz işte. O noktadan itibaren sürüklenmeye başladığınızı zaman içinde anlarsınız. Tam da böyle anlardan birinde; bu sorulara net bir cevap vermemişken, etraflıca düşünmeden bir tercih yaparsınız. Ben bu süreçleri yaşarken tercihin son günü ve hala ne yapacağım derken, yazacağım illeri etraflıca düşünmeden son 20 dakika kala yaptım tercih listemi. Tercihlerimi yaptıktan sonra ne yaptım, nereleri, neden yazdım diye sorgulamaya başladım ancak hala net cevabını kendi içimde veremiyordum.  Gün geldi ve tercih sonuçları açılandı. Karşımda ‘Bursa’ya atandınız’ yazısı vardı. Bu sefer cevaplanmamış soruların üzerine yenileri eklenmişti. Orada ne yapacağım, nasıl yapıcağım, hangi hastane çıkacak bu belirsizlikler içerisinde memleketimin yolunu tuttum.  Beklediğim süre boyunca kafamda hiç bir şey net değildi, tek bilidiğim artık Bursa’ya gideceğimdi. Ve başvurduğum yüksek lisansı İstanbul’da kazanmıştım.

Süreç ilerlerken çalışacağım hastane belli oldu, elimde tek bir adres bilmediğim bir ile doğru annem ile birlikte yolculuğa başladım. İlk olarak atandığım hastaneye gittim, gördüklerim, duyduklarım beni şaşkınlığa uğratmaya yetmişti. Hastane 3-4 gün içeriside başlamamı istiyordu ve benim ne bir kalacak yerim vardı ne de kafamda çözüm bulabildiğim cevaplarım. Bunların arasında bir de yüksek lisans için İstanbul’a nasıl gidip gelicektim. Hastaneden çıkar çıkmaz bilmediğim ilçede kalacak yer aramaya başladım. Bu sürede her gittiğim yerde kapılar yüzüme kapanmaya başlamıştı. Bunun için mi 4 yıl emek harcayarak, belirli fedakarlıklar vererek okumuştum. Bilmediğim ve kimseyi tanımadığım bu ilçede neler yapacak, nasıl yaşayacak ve ders dönemi boyunca İstanbul’a nasıl gidip gelicek, 3 gün içerisinde işe nasıl başlayacaktım?

O kadar çok soru birikmişti ki kafamda; en başta net cevap bulamadığım soruların üzerine yenileri ekleniyordu. Peki ben bu şekilde nereye kadar gidebilirdim?  Ertesi gün duygusuz ifade ile gezmeye devam ederken akşamında bir patlama yaşadım ve buradan gitmeliyim kararını almıştım.

Çünkü mutlu değildim ve kalırsam da mutlu olmayacaktım.

Bu karar anlık değildi ancak bir çok sorumluluğu da beraberinde getiriyordu. Baştan sonunu düşünmeden bir karar almanın hayal kırıklıklarını yaşıyordum içimde. Bir dakika dahi durmak istemediğimi görüyordum, bütün şehir üzerime geliyor ve ben sanki nefes alamıyordum. Bir karar almıştım ve memlekete dönüyordum peki ya şimdi ne olcaktı? Yüksek lisansa başlayacaktım. İstanbul’a gidip gelicektim. İstanbul da arkadaşlarım dışında kalacak bir yerim yoktu ve etrafımda ki kişiler yine başlamıştı: ‘Çalışmayı düşünmüyor musun?’ İş olayı askıdayken ve sorularımın cevaplarını bulmaya çalışırken yüksek lisans için İzmir – İstanbul arasında mekik dokumaya başlamıştım. Daha önce çalıştığım hasteneye başvurmuştum ancak bir türlü olumlu yanıt alamıyordum.  Her İstanbul’a gelişimde yapayanlız hissediyordum kendimi. Sabah otobüsten in, koşturarak derse yetiş, çıkışta uçakla İzmir’e geri dön veya  bazen arkadaşlarında kal. Çok yorulmaya başlamıştım. Tam da böyle bir sırada sözleşmeli atama olacağı açıklanmış ve ben yine bir karar ile karşı karşıya kalmıştım. Başvuracaktım çünkü kafamda sürekli çalışma fikri gelip gidiyordu ve ben yine düşünmeyi bırakıp hayatımın tek odak noktası çalışmakmış gibi tercih yaptım. Bu sefer ‘İstanbul’a atandınız’ yazıyordu. Evet yeni bir hastane yolu daha gözükmüştü bana. Her şey yoluna girmeye başladı diye düşünüyordum. İşim ve okulum eş zamanlı gidebilir istediklerimi yapabilirim düşüncesi içerisinde işlemleri halledip çalışmaya başladım. Yeni bir ortam, yeni kişiler ve iş.. Zaman geçmeye başlamış ve ben hayatın yoğun temposunda kaybolup gidiyordum. Kendime zaman ayırmak mı hayal olmuştu. Her ay yeni bir liste çıkıyor ve önümde 128 saat fazla mesai… 40 saat uykusuz kalıyor ve okula gidiyordum. Bu sürede iş yerin de yaşadığım sorunlar ayrı bir yer kaplıyordu hayatımda. 3 ay geçmiş olmasına rağmen ailemi, arkadaşlarımı göremiyordum. İş ve okul arasında sıkışıp kalmıştım. Bunca çalışmanıza rağmen bir de yaşadığınız duygular en çok sizi o yoruyormuş, bunu anlıyordum. Her yeni listede izin istemek tam bir işkence haline gelmişti. Eğitim hakkım olmasına rağmen okul günlerimi ayarlamaları için rica, minnet etmek ve bu sürede duyduklarım beni git gide yıpratıyordu. Nöbet çıkışı eve gelip kapımı kapattığımda hep şu soruyu soruyordum. ‘Nereye gidiyorum?.Kendime yabancılaşmaya başlamıştım. Hiç yapmayacağım davranışları sergiliyor ve bir denizde sürükleniyordum.

Peki ideallerim ne olacaktı? Bana neler oluyordu?

Hep derler ya hemşirelik mesleği fedakarlık gerektirir diye yeri gelir ailenizi, çocuğunuzu  iyi veya hasta da olsa evde bırakır nöbete gidersiniz. Ben bu olayı birebir yaşadım. Annem ameliyat oldu ben sadece yanında 5 gün kalabildim. Hastaneden eve getirebildim ve geri kalan evde bakım sürecinde yanında olamadım. Üzerinden 3 ay geçmesine rağmen onu görmeye gidememiştim. Nasıldı, neler yapıyordu bu süreçte bilmiyordum. Telefondan sesini duymakla yetiniyordum. Biliyordum ki kötü bile olsa iyiyim diyordu. Çünkü aklım onda kalsın istemiyordu. Hemşire olmama rağmen onun bakımına katılamamak, yardımcı olamamak her gün canımı yakıyordu. Annemin yanında olamazken başka kişilere yardımcı olmaya ve gülümsemeye çalışıyordum. Kuzenim doğmuştu onu fotoğraflardan tanıyordum, görememiştim çünkü hep çalışıyordum.

Fiziksel olarak rahatsızlanmaya başlamıştım kolumda damaryolu, yüzümde maske nöbet tutuyordum. Nöbet çıkışı ise nasılsın sorusu yerine yine mi hastasın sorusunu duymak kelimeleri boğazımda düğüm düğüm yapıyordu. Ruhsal sağlığımı kaybetmeye başladığımı etrafımdaki arkadaşlarım sayesinde fark etmeye başlamıştım. En ufak bir şeyde ağlama krizine giriyordum ya da basit olaylara çok şiddetli tepkiler veriyordum. Bunca olayın arasında okul mu? Okul ise zaman ayıramadığım için akıp gidiyordu ve ben yüksek lisansı kendime birşeyler katayım, yeni şeyler öğrenip hem kendime hem de etrafıma yardımcı olayım diye başlamıştım. Hedefim ile olan çok farklıydı ve ben bunu istemiyordum. Peki şimdi ne yapacaktım? Yine bir istifa mı verecektim, yoksa bu şekilde mi devam edicektim? En başta cevabını aramaya çalıştım sorular yine gün yüzü gibi karşıma dikilmişlerdi. Mutsuz çalışıyor, okula gidiyor ve belirli bir karar almaya çalışıyordum. Kendi yaşadıklarım ve yaşattıklarım artık ciddi boyutlara ulaşmıştı. 3 aydır ailemi göremiyor, en son ne zaman bişeyler okuduğumu hatırlamıyor ve bu tempoda kaybolmak istemiyordum. Sürekli düşüncelerim gidip gelirken istifa kararını almam hiç de kolay olmadı, sanki başladığım yere geri dönmüştüm. Yeni bir istifa ve ben ne yapacağım sorusu ile baş başa kalmıştım. İstifanın ardından yaşadım ilk duyguyu dün gibi hatırlıyorum.

Özgürüm, istediğimi yapabilir, kendime, aileme zaman ayırabilirdim. Soluk aldığımı, çok yorulduğumu yeni yeni fark ediyorum.

Hayatta aldığımız tüm kararların iyi kötü sorumlukları tamamen bize ait.  İşin özü hayatta çeşitli seçenekler çıkıyor karşımıza ve bizler yolun başında aslında bir çok şeye ne istediğimizi bilmeden başlıyoruz sonrası mı, o karmaşanın içinde kaybolmak. Ben bir yıl içerisinde bunları yaşarken kendime kattığım bir çok şey oldu. Yeni arkadaşlar, iş ile ilgili bir çok tecrübe ve en önemlisi ise ben ne istiyorum sorusunun etraflıca cevabı. Ve karar alırken sorgulamayı öğrendim. Hayatımızda belirli kararlar ve sorumlukluk almak kolay olmuyor, sonuçları sizi yıpratacak şekilde olabiliyor.

Sürüklenmek ya da oturup tüm açılarıyla düşünmek…

1 Yorum

Özlem için bir cevap yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.